Serum

Bir kitabı elimden geldiğince az sayıda ara vererek bitirmeye çalışırım. Anlatıdaki dünyaya bir kere dahil olunca kendi gerçekliğime dönesim gelmez. Bu söylediklerim birçok insan için geçerlidir diye düşünüyorum ama zaten ben de şimdiye kadar hiç konuşulmamış kelimeleri arıyor değilim. “Bu sabah her zamankinden daha erken uyandım.” gibi bir girizgahla aynı şey aslında. Nasıl her hikaye mucizeyle başlamıyorsa bu yazı da sıradan bir alışkanlığın bahsiyle başlıyor. “Sana bir şey diyen yok istediğini söylebilirsin” diyebilirsiniz ama benim buradaki tartışma ve ikna çabalarım kendimle. Toparlanalım. Mümkünse tek solukta bitirmelidir kitabı. Bu çoğu zaman mümkün olmuyor tabi. Hele kitabınız şu an okumakta olduğum Moby Dick gibi bir Folio’ysa.*

Yedi yüz sayfa kitabı tek seferde bitirecek halim yok kabul. Daha doğrusu tek seferde yüz elliden ileri gitmem pek olası değil ama şu kitabın dünyasından atılma meselesi… Normalde bunu kabullenerek okurum kitapları. Sayfa sayısı bu kadar fazla bir kitap için hayli hayli sahip olmalısın bu önkabule. Ki sahiptim ama Kitabı okudukça işler karıştı. Dün gece kalemin duvarlarını amansız toplarla döven uykuya daha fazla dayanamayıp kitabı elimden bırakınca başımı yastığa koyup hayale daldım. Ne olsa da bu kitabın içinden çıkmadan yaşayabilsem. Belirtme ihtiyacı duyuyorum, hikayede ilerlemek değil tek derdim, Pequod’ın bir köşesinde kalsam yeter. İnanın yolda yürürken ayağımın altındaki asfalta, üstünde durduğum kara parçasına yabancı hissettim kendimi dün. Bulunmam gereken yer okyanustu. Düşündüm taşındım kitaptan atılmamanın yolu olarak kitabı serum şeklinde almayı buldum. Diyebilirsiniz ki stroytel’den dinle ama ortak tek bir yönü yok bu ikisinin. Kitabı illa biri okuyacaksa başkasının yapmasını istemem. Damar yoluyla alırken öyle değil işler. Bir çubuğun ucuna takıp her yere götürebilirim. Her ne yapıyorsam bir yandan akmaya devam eder. Böyle anlatıyorum ama bana şimdiye kadar serum takılmadı, hiç de içim kaldırmaz. Benim tav olduğum olay o şıp şıp damlaması. Az az ama durmadan bedenime zerk edilen bir kitap. Dedim ya tüm bunları dün gece uyumadan önce düşlemiştim kamaramda.

Bugün dedem rahatsızlanmış hastaneye yatırmışlar. Başında beklemek için ben gittim. Yapılacak şey belli, kitap götürürsün yanında. Moby Dick’i sırtladım. Arada bir tuvalete giderken eşlik etmekten başka müdahalemi gerektiren bir durum yoktu, ben de durmadan okudum. Bir gözüm serumdaydı hep. Dedem belki yakaladıysa bakışlarımı “ne hayırlı torun” demiştir “öyle durmadan serum bitecek mi diye kontrol ediyor”. Oysa ben inanıyordum ki damlalar ben okudukça akıyor. Damlaları izledikçe damarımda hissediyordum Moby Dick’in yardığı okyanusun tuzlu sularını.

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın